Migren tipi baş ağrısı tedavisinde yeni gelişmeler

Beyin ve sinir sistemi hastalıkları grubunda yer alan migren, son yıllarda   dünyada ve ülkemizde  ciddi artış gösteren  bir sağlık problemidir.  Migrenin  temel sebebi  hala tam olarak anlaşılamamıştır. Yapılan araştırmalarda her yedi kişiden birinde   migren tipi baş ağrıları olduğu tespit edilmiştir.

Erkeklere göre kadınlarda daha sık görülen migren, sıklıkla  ataklar (veya nöbetler) şeklinde  olur. Bu ataklar, 1-2 saat içinde en şiddetli halini alır  ve 4-72 saate kadar uzayabilir. Ataklar sırasında kişide mide bulantısı, kusma, ışık ve sese karşı duyarlılık, görme kaybı veya bulanık görme, uyuşukluk, konuşmada bozulma görülebilir.

Fiziksel stres, duygusal stres, hormonal değişiklikler, uykusuzluk, hücresel susuzluk, obezite, sağlıksız beslenme, bilinçsiz ilaç ve ağrı kesici kullanma, bazı besinler (kahve, çikolata, tatlandırıcılar vb.), alkol ve sigara  kullanma, gıda katkı maddeleri ve diyet yapmanın migren ataklarına yol açtığı bildirilmektedir.

Bundan 20-30 yıl önce baş ağrılarını gidermek için yalnızca aspirin kullanılırdı. Fakat daha sonraları yani 1980’ lerde , migren ağrıları başladığında kullanılmak üzere kuvvetli ağrı kesici ilaçlar geliştirildi. Geliştirilen bu kuvvetli ağrı kesici ilaçların çok ciddi yan etkileri olduğu için bazı hastalar, özellikle kalp hastalığı riski olanlar tarafından kullanılamaz. Ayrıca, migren ağrıları başladığı andan itibaren ilk saat içinde bu ilaçlar alınmazsa, ağrılar için çok da fayda sağlamamaktadır.

Son yıllarda migren ile ilgili yapılan klinik çalışmalarda, vücuttaki  iltihaplanma    ( enflamasyon) düzeyi ile migren atakları arasında bağlantılar tespit edilmiştir. Bu sebeple migren tedavisinde yeni geliştirilen ilaçlar anti-enflamatuvar yani iltihap önleyici bir mekanizmayı desteklemektedir. Ancak bu daha çok , vücutta iltihap oluşum mekanizmasında yer alan kimyasal maddelerin üretimini  engelleme yönündedir. Vücutta iltihap oluşumunu başlatan veya tetikleyen sebepleri ortadan kaldırmaya yönelik bir  etkisi yoktur.

Migrenin temel sebebi hakkında net bir bilgi bulunmasa da, son yıllarda yapılan araştırmalarda sinir sistemi ve bağırsaklar arasındaki ilişkiye dayanan nedenler ön plana çıkmıştır. Özellikle  sürekli kabızlık veya ishal şikayeti olan, diyabetli, alerjik, obez ve ayrıca iltihabi bağırsak hastalıkları olan kişilerde migrenin çok daha sık görüldüğü bildirilmiştir. Ayrıca bağırsaklarda yaşayan mikroorganizmalar yani mikroflora ve bunların salgıladığı maddeler de migrenle ilişkili   bulunmuştur. Çok sık ve ciddi migren atakları geçiren kişilerin ağız ve bağırsaklarında bulunan bakteri dengesinin olumsuz yönde değiştiği ve bakteriyel  floranın bozulduğu tespit edilmiştir.

Beslenmede yapılan yanlış tercihler, diyet uygulamaları, ilaç ve özellikle antibiyotik kullanımı hem  bağırsak iç ortamını ve dokularını hem de mikroflorayı bozarak vücutta yaygın iltihabi reaksiyonlara yol açmaktadır. Migren hastalarında aynı zamanda alerji, obezite, astım, insülin direnci, metabolik sendrom  gibi  iltihabi durum kaynaklı   hastalıkların görülme sıklığı da oldukça fazladır.

Vücutta gerekli vitamin ve minerallerin eksikliği de  migren tipi baş ağrılarına zemin hazırlamaktadır. Bu konuyla ilgili yeni bir çalışmada D vitamini eksikliğinin ciddi kronik baş ağrılarını tetiklediği gösterilmiştir.

Kısaca ifade etmek gerekirse, migrensiz bir hayat için öncelikle beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleri yaparak hücresel düzeyde sağlıklı olmaya odaklanmak çok önemlidir.